Yolculuk..! Herhalde insanoğlunun en güzel, en masum tutkularından biri olmalı.. Bugüne kadar dünyanın 50’ye yakın ülkesini ve onlarca şehrini gezip görmüş biri olarak kendi kendime bazen şu soruyu sorduğum olmuştur. İnsan niçin gezme ihtiyacı duyar acaba? Gezme isteği, sıradan bir yaşantıya başkaldırı mıdır? Eğlence midir? Gündelik hayatın monotonluğunu bozma içgüdüsü müdür? Maceraperestlik mi? Keşfetme duygusu mudur? Yoksa özgürlük aşkının bilinçaltı patlaması mı? Alışkanlık mı? Benliğimizin derinliklerinde yatan “öğrenme” arzusu mu? Uzaklara duyulan özlem mi? Hayatımızın ayrılmaz bir parçası mı? Yoksa hepsi mi, ne dersiniz? Bu soruların cevabı kişiden kişiye değişebilir kuşkusuz.. Şimdi sizin yaptığınız gibi, oturduğunuz yerden elinize aldığınız bir gazeteden, bir kitaptan, bir dergiden dünyayı okumanız da mümkün elbette.. Belki böylesi de bir “ruhsal yolculuk”tur.. Ama siz bu kadarına râzı mısınız ve bu sizin için yeterli midir?
İçinde yaşadığınız dünyanın farklı kültürlerini, tarihini, coğrafyasını, meşhur dağlarını, uçsuz bucaksız ovalarını, büyük büyük nehirlerini, sonsuz denizlerini, varlığını kitaplardan öğrendiğiniz insanların yaşam tarzlarını dünya gözüyle görmek, bizzat onların içinde bulunmak, hayatlarını ancak kitaplarda okuduğunuz, dünya tarihinde bir şekilde iz bırakmış büyük şahsiyetlerin mezar taşlarına ellerinizle dokunabilmek ve o anı bir fotoğraf karesiyle ebedîleştirmek.. vs.vs. Evet işte bütün bunlar, bizzat yaşamadığınız sürece anlatılması o kadar da kolay şeyler değil aslında.. Hayatınızın bir kesitinde, tarih kitaplarında okuduğunuz büyük bir savaşın yapıldığı yeri hayâl edip dururken, bir anda kendinizi o savaşın yapıldığı ovanın ortasında bulmanız, ya da o savaşı yöneten efsanevî kumandanın kabri başında tarihin diliyle söyleşebilmeniz de şu fânî dünyada bir daha asla yaşanması mümkün olmayan anlardan biri olmalı herhalde.. İşte o “an” da seyyaha nasib oluyor..! Tabii bir de bu gördüklerinizi yazıyla ya da fotoğraflarla paylaşma duygusu var. Fotoğraflama merakı ve ihtiyacı yani..
İstediğiniz kadar yola çıkarken kafanızda “yazma” düşüncesi olmasın.. Belki yazmak gezmekten daha zor..! Gezdiğimiz yerleri nasıl yazmalıyız ? Doğulu gibi mi, Batılı gibi mi? Bir dostun dediği gibi; “Seyyah için yazmak, gerçekten ele geçmez bir yazarlık konforu” mu acaba? Hakikaten öyle midir?
Ve hiç kuşku yok ki seyahat, rûhu zenginleştiren, rahatlatan soylu bir eylem.. İnandığım bir şey daha var, seyahatler en çok da önyargıları yıkıyor ve insanları birbiriyle kaynaştırıyor.. Düşünün ki, yıllardır yaşadığınız şehirde kapı komşunuzla kuramadığınız iletişimi ve yakınlığı, dostluğu; dağların, denizlerin, çöllerin ardında bir yabancı diyarda dilini bile bilmediğiniz insanlarla kurabiliyorsunuz.. Bunun izahını kim yapabilir? Belki seyyahın aradığı da odur, kim bilir..! Dağların ve denizlerin aşılması, çöllerin geçilmesi ve yabancı kültürlerle yüzyüze gelme isteği.. Ya da merak içgüdüsü.. Bir de; “Şehirler kültürü biriktirir” derler. Belki de o kültürü ve o bilgiyi ilk elden öğrenmek, ya da o kültüre birinci elden sahip olmak, ona tanıklık etmek duygu ve heyecanı.. Çünkü dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaşayan ve sizinle “birşey”lerini paylaşmayı bekleyen o kadar çok insan var ki..
Bir de şu var, acaba yazmak için mi geziyoruz, yoksa gezdiğimiz için mi yazıyoruz? Seyyahlar neyi ararlar gerçekten? Goethe sizce de doğru mu söylüyor? Diyor ki Goethe; “İnsan bir yere varmak için değil, seyahat etmek için seyahat eder.” Seyahatin başlı başına bir amaç olması yani.. Kim bilir, “gezmek” dediğimiz şey, biraz da içimize doğru yola çıkmak belki de..! İnsanın dünyayı tanıma gayret ve çabalarını ben biraz da böyle görürüm.. Bu yolculuklar bir bakıma kendi insanî geçmişimize götürmez mi bizi.. Yaptığım her seyahatin ardından en çok farkına vardığım şey; insan olarak fâniliğim olmuştur.. Meselâ bilekleri kadar yürekleri de tarihe mâlolmuş Kosova Meydan Savaşı’nın unutulmaz kumandanı, şehidler kervanının kutlu neferi Sultan Murad Hüdâvendigâr’ın, İstanbul’u dünya şehri yapan Fatih Sultan Mehmed’in, Batı’nın korkulu rüyası Kânûnî Sultan Süleyman’ın, büyük hükümdar Yavuz Sultan Selim’in, Doğu’nun efsanevî kumandanı Kudüs fatihi Selahaddin Eyyûbî’nin, kutlu kumandan Hâlid Bin Velid’in, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in, Nizamülmülk’ün ve Sultan Melikşah’ın, Timur’un ve Uluğ Bey’in, Firdevsi’nin, Ömer Hayyam’ın, Feridüddin Attar’ın ve peygamberler sultanı Hz. Muhammed’in kabirlerine dokunduğumda gördüm ki okumaya çalıştığım kâinat kitabının her sayfası, insan olarak kulağıma hep fâniliğimi fısıldıyordu.. Biliyorum ki bundan sonra da hep öyle olacak..
Yolculuk soylu bir eylemdir unutma..! Yolunuz her zaman açık olsun…
Yollar tekke gibidir azizim.Yolculuk ibadet: Tefekkür,tezekkür,teşekkür…Ne mutlu sana..Mevlâ kabul eylesin!
Selamlarımla…